Ad ve Soyad | : | |
---|---|---|
E-Posta | : | |
Telefon | : | |
Geçmişte yoksulluk üzerine yapılan araştırmaların pek çoğu, insanların yoksulluğa düşüşü konusuna odaklanmış ve yıldan yıla yoksulluğun biriken düzeylerini ölçmüşlerdir. Geleneksel olarak, yoksulluğun "yaşam döngüsü" insanların zaman içerisinde yoksulluktan çıkış (ve yoksulluğa geri dönüş) izlekleri üzerinde daha az dikkatle durulmuştur.Yoksullukla ilgili yaygın biçimde kabul edilen görüş, onun sürekli bir koşul olduğudur. Oysa yoksul olmak, zorunlu olarak yoksulluk bataklığına saplanmak anlamına gelmemektedir. Herhangi bir zamanda, yoksulluk içindeki insanların dikkate değer bir oranı ya daha önce daha iyi yaşam koşullarına sahip olmuştur ya da gelecekte bir zaman yoksulluktan kurtulabileceğini umabilir. Son günlerdeki bir araştırma, yoksulluktan dışarı ve içeri hareketliliğin önemli bir miktarda olduğunu göstermiştir: Şaşırtıcı sayıda insan yoksulluktan kaçınmakta başarılı olmuşsa da, yine de öncekine göre daha fazla sayıda insan yaşamlarının bir noktasında yoksulluk içinde yaşamaktadır.Britanya Hanehalkı Heyet Derle mesinin (BHPS) istatistiksel bulguları, 1991 yılında geliri en alt beşte bir içinde yer alan bireylerin yarısından çoğunun, 1996'da da yine aynı kategoride yer aldığını göstermektedir. Bu, bu insanların zorunlu olarak beş yıllık dönem içinde sürekli olarak aynı beşli içinde oldukları anlamına gelmemektedir. Onların bir bölümü böyle iken, bahsedilen dönem içinde ötekiler beşlinin en altından yukarı çıkmış ve geri dönmüş olabilirler. BHPS aynı zamanda, derlemenin yapıldığı altı yıllık dönemin beş yılı süresince, her on yetişkinden birisinin sürekli olarak en yoksul % 20 içinde kaldığını ve de bu süreç boyunca da yetişkinlerin % 60'ının hiçbir zaman en alt dilimde yer almadığını göstermektedir. Genel olarak bu bulgular, verilmiş herhangi bir zamanda en alt dilimdeki yetişkinlerin yaklaşık yarısının sürekli bir düşük gelir içinde kaldığını, ayrıca öteki yarının yıldan yıla en yoksul gruba girip çıktığını ileri sürmektedir (HMSO 1999).
Almanya'daki 1984 ile 1994 arasındaki gelir örüntüleri hakkındaki veriler de yoksulluktan içeri ve dışarı önemli bir hareketlilik olduğunu ortaya koymaktadır. Almanların % 30'dan fazlası, ele alınan on yıllık sürede en az bir yıl için yoksul (ortalama gelirin yarısından, örneğin ortalamanın yarısı, daha az geliri olan) kalmıştır; bu, herhangi bir yıldaki en fazla yoksul sayısından üç kat daha büyük bir sayıyı göstermektedir (Leisering ve Leibfried 1999). Yoksulluktan 'kaçan'lar arasındaki ortalama gelir düzeyi, yoksulluk sınırının yaklaşık yarısına ulaşmıştır. Oysa bu bireylerin yarısı on yıllık dönemde en az bir yıl yoksul kalmışlardır.
Abigail McKnight (2000), Birleşik Krallığın Yeni Kazançlar Heyet Anketinden ve başka kaynaklardan alınan verileri kullanarak, 1977 ve 1997 arasında Britanya'da kazançlar hareketindeki eğilimleri çözümlemiştir. McKnight, düşük ücretli işçiler grubunu izleyerek, düşük maaşta sürekliliğin önemli bir miktar olduğunu bulmuştur. Onun incelemesi, en düşük kazanan işçilerin dörtte birinin altı yıl sonra bile beşinci sırada olduklarını göstermiştir. McKnight aynı zamanda, Britanya'daki en yoksul grup arasında olan işsiz insanların iş bulup çalıştıklarında, en düşük ücret veren alanlardaki bir işte çalışan olarak kazanç elde etme olasılıklarının çok fazla olduğunu; ve de, düşük ücret alan işçilerin daha yüksek ücret alan işçilere göre, işsizliği deneyimlemeyi sürdürme olasılıklarının daha fazla olduğunu bulmuştur. Araştırmacılar bu türden bulguları, sosyal güvenlik yardımlarının kısılmasını isteyenler ya da politik ve toplumsal konu olarak yoksulluktan tamamıyla kaçınmak isteyenler tarafından kolayca kullanılabileceği için, dikkatli bir biçimde yorumlamamız gerektiğini vurgulamışlardır. Toplumsal Dışlanma Çözümleme Merkezi'nden John Hills, gelir belirlemesinde, "piyango modeli"nin kabul edilmesine karşı uyarıda bulunmuştur. Bununla Hills, insanların gelir hiyerarşisi içinde hareket ederken, yoksulluğu az çok rastlantısal bir biçimde yaşadıkları, "birisi dışarıya" sonucu olarak sunan savlar hakkında kuşkulu olmak gerektiğini söylemek istemektedir. Bu görüş, toplumda varlıklı ile yoksul arasındaki eşitsizliklerin, ciddi bir biçimde eleştirel olmadığı düşüncesini öne sürmektedir; herkes bir noktada kazanan ya da kaybeden olma şansına sahip olduğundan, yoksulluk düşüncesi artık ciddi bir kaygı nedeni değildir. Kimi şansız bireyler ardı sıra birkaç yıl düşük gelir sahibi olabilir, ancak özünde düşük gelir rastlantısal bir olgudur. Hills'in (1998) işaret ettiği gibi, BHPS, yoksulluk içinde yaşayanların kabul edilebilir bir kısa dönemli hareketlilikler olduğunu ortaya koymaktadır. Söz gelimi, en yoksul onda bir (%10) içindeki bireylerin %46'sı bir sonraki yıl yine aynı yerde bulunmaktaydı. Bu, en alt onda bir içindeki insanların yarısından fazlasının yoksulluktan kurtulabildiğini düşündürmektedir. Oysa daha dikkatli bakılacak olursa, bireylerin %67'sinin en alttaki iki onda birde kaldığı gösterilmektedir; bunlardan yalnızca üçte biri bir adım ileri gitmiştir. Gelire göre nüfusun en alt beşte biri içindeki %65'i bir yıl sonra da en alt beşte bir içindeydi; bu süre içerisinde %85, en alt beşte iki içinde kalmayı sürdürmüştür. Bu bulgular, düşük gelirlilerin yaklaşık üçte birinin 'geçici' nitelikte olduğunu, buna karşılık diğer üçte ikisinin böyle olmadığını ileri sürmektedir. Hills'e göre, zaman içinde nüfusun yavaş yavaş gelirin onda birlik dilimleri boyunca 'karıştığını' düşünmek yanıltıcıdır. Daha doğrusu, yoksulluktan dışarı hareket edenlerin pek çoğu, çok fazla ilerleyememekte, sonuçta yine geri dönmektedirler; bir yıldan fazla en altta kalanların "kaçış oranları" düzenli bir biçimde düşmektedir (Hills 1998).
Yoksulluktan yukarı tırmanmanın zorluklar ve engellerle dolu olduğu kesin olmakla beraber, genellikle araştırmalar yoksulluktan dışarı ve içeri hareket etmenin düşünüldüğünden daha akışkan olduğunu göstermektedir. Yoksulluk, basit bir biçimde edilgin nüfus üzerinde etkili olan toplumsal güçlerin bir sonucu değildir. Çok ciddi dezavantajlı konumda olan kişiler de , kendi konumlarını iyileştirme fırsatları yakalayabilirler; insan eyleminin değişiklik yaratabilme gücü küçümsenme melidir. Toplumsal siyasa, dezavantajlı bireyler ve toplulukların sahip olduğu eylem olanağını çoklaştırmakta önemli bir rol oynayabilir.
Giddens, Anthony. Sociology. Macmillan, 2001.